16 Ağustos 2016 Salı

17/8/1999-UNUT(A)MADIK...


Bir sabah hiç istemediğimiz bir güne uyandık.. Kıyamet gibi alarmların bile uyandıramadığı ben, o günden sonra tüm uykularımı bir bilinmeze kaptırdım.. Bugün olmuş hala en stresli zamanlarımda 3 sularında gözlerimi açar hacı yatmaz gibi tavana bakarak otururum..

Sokağa çıktığımızda ilk farkettiğim, korkuyla karışık umut ve bilmemenin verdiği bir miktar rahatlık vardı hepimizin gözlerinde.. Öyle ya bilmedikçe "belki"ler umuda dönmez miydi?



Ciddiyetin anlamlanması televizyonlara can gelmesiyle oldu.. Televizyonlara yayın gelir gelmez açtım. İlk gördüğüm kare donuk yüzüne depremdeki çatlakları saklamak için binaya sürülen sıvaya benzer bir makyaj yapılmış "yaslı" spiker abla ve Küçük Ceylan ses tonuyla "Sakarya Depremi" demesi oldu.. SAKARYA DEPREMİ! Allahım bu cümlelerin en korkuncu değil mi?  



Görüntüler sıva suratlı ablanın sunduğu habere maruz kalmaktan daha fenaydı..

En kıymetlimin, çocukluğumun, içinden geçen hiçbir sokağın üzerinde tek bir bina kalmamıştı.. Hiçbirine acımamış hem de tek tuğlasına bile.. Gittiğim dershane, mezuniyetimin yapıldığı otel, hep alışveriş yaptığım market, vitrininden hiç ayrılamadığım oyuncakçı.. Kendimce anlam atfettiğim ve beni önemli kılan her şey zerrelerine ayrılmıştı o gece..

İnsan bir doğal afete düşman olabilir miydi? Hem de nasıl olurmuş! Sonuna kadar küfürler savura savura...

Sonrası daha ağırdı.. Soğuk binaları anlamlandıran insanların, arkadaşlarımın, bazıları beni bırakıp gitmişti.. O an ikinci kez ve tesadüf o ki yine ağustosta ama bu kez en acı haliyle geldi unutmaya çalıştığım ölmek gerçeği...

O zamandan aklımda kalanlar birkaç satır gazete küpürü ,  hangisi diğerinden anlamlı bilemediğim fotoğraflar, İskender (Iğdır) Abinin koca gamzeleriyle gülümseyip "bu evdeki arkadaşımızı da kurtardık" demesi, bazı insanlar cansız bedenlerin altınlarını çalarken Yunan arama kurtarma ekibinin göz yaşları akabinde "lan baklava bizim resmen onu da çaldı herifler" deyişimden utanmam, hayatın tam 3 yıl benim adıma o durmuş saatteki rakamları göstermiş olmasıküçük Baran'ın yıkıntılar arasında gezerken "ama bunlar bizim ev değil" deyişi, Müşerref Teyzenin torunu Dilara'nın Yalova'da tersanede ölen babasını anarken "cennete gitti" deyişi ve ben çok üzülüp ağladığım için ertesi gün bana Çokoprens getirişi, "ölü toprağı" cümlesinin kafamda ilk kez kodlanışı, kireçlenen bedenler, ceset kokan Adapazarı, kayıplarını bulamayanların göz kapaklarından sarkan çaresizlik, Süper Fm'in hali hazırda kaldıysa depresyona girmeyenleri de Jale'nin Üzgünüm isimli şarkısını çalarak depresyona tekrar çıkmamacasına sokma çabası, patlayacakmış gibi atan kalbimin meğer adı "panik atak" olan bir hastalığa delalet olduğu (aranaızda panik atak varsa sakın korkmayın geçiyor :) ,   zamanın nasıl hızla aktığı oldu....





Hayatıma eklenen şeyler de oldu misal, arama kurtarmanın önemi, depremin değil kötü müteahhit'in öldürdüğü, bina güvenliği, deniz kumu sorunsalı, deprem çantası, gülümsemenin  en kötü koşullarda insana detoks etkisi yaptığı, "ölü soyucu"ların gerçekten de var oluşu, büyük felaketlerin insanları nasıl "biz" yaptığı, zamanın çok hızlı geçtiği, sevgiyi ifade etmenin iyileştirici yanı.....


Bir müddet Adapazarı'na her gittiğimde yıkıntılar arasından geçmek zoruma gitmedi değil ne vakit sonra farkına vardım o enkazlardan ne de çok şey öğrenmişim hiç de farketmeden...

Sevgililerimle kavga ettim, sınavlardan fena çaktım, "dost" larımdan okkalı kazıklar yedim, en sevdiklerimi kaybettim ve daha neler neler.. Hepsinden sonra her "daha ne kadar dibi görebilirim ki?" Dediğimde "saçmalama ne dibi olacak sen zaten yerin en dibini görmedin mi Dilek?"dedim kendime ve en dibin aslında o kadar korkunç olmadığını farkettim.. Ve elime ne zaman kötülük yapma fırsatı geçse o geceyi hatırladım ve o gece o küçük mahşer provasında ne kadar korktuğumu ve  can yakmanın ne kadar anlamsız olduğunu hatırladım.. 

Ne zaman güçsüz ve umutsuz hissetsem şehrim gelir aklıma ve bilirim ki enkazlardan çıkıyor en rengarenk gülüşler..

Her şeye rağmen acımı da seviyorum bana kattıklarından mütevellit..

Burcu seni hiç unutmadım ve tam da söz verdiğim gibi "büyüdüm"... Burcu'ya, İskender Abiye ve tüm gidenlere bir selam olsun bu yazı..

Biz unutmadık ve isteriz ki siz de unutmayın ve hatırlatın..


 17/08/2016-Sakarya..