29 Nisan 2017 Cumartesi

İlk Randevunun Ardından 3: Saatim Şekil Allahını Seversen Önümden Çekil

dilekce54.blogspot.com

"Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar". 8yıl önce 23 Nisan haftası erkek tarafının geç kaldığı buluşmanın gerçekleşmesini beklerken İstiklal Marşı'nın bu dizelerini okuyordum... 23 Nisan bir işaretmiş aslında çocuk bir kişiyle buluşacağıma dair. Bilememişim...

Bu arada niye devlet dairesinde buluşuyoruz? İnanın hala niye bizim okulda buluştuğumuzu bilmiyorum...


Az daha geç gelse muhtemelen marşın tüm kıtalarını ezberler ve dahi kalan 8 kıtayı da bestelerdim... Neyse doktor civanım göründü... Civanım dediğime bakmayın boy 1.63.. Boyu posu kendisinin olsun önemli olan kafa sesleri diyerek sohbete giriştik. Giriştik de ilk soru "aslen nerelisin"?



Aslında muhabbetin başlangıcı Türk İstatistik Kurumu gibi olunca ben devamını kestirebiliyorum. İşte öyle olunca da bari keyfini çıkarayım istiyorum. Çok mu sizce? 


D: "Baba tarafım Sakarya İngiliz'i. Siz aslen nerelisiniz?" 

S:"Haha pek esprilisin"

D:"Neresi espri anlamadım? Duymadın mı hiç?" 

S:"Ya Dilek"...

D:"Niye Volga Almanı oluyor da Sakarya İngiliz'i niye olmasın? "

S:"Sen biraz değişik misin?" 

D:"Sen hep 12 saat gecikir misin?" 

S:"Özeldeydim, hastam vardı"...

D:"Biraz daha gecikseydin bende de çeşitli hastalık belirtileri mevcuttu"...





O esnada verdiğim ödevi her zamanki gibi unutan Müslüm içeri girdi de sohbetin yönü değişti allahtan. "Hocam şimdi bu iki sayfayı deftere yazcaz mı?" ah Müslüm ah... " Sen yazma oğlum" "E hocam diğerleri?" "Boşver onlar yazsın"... "Taaam hoccam allaaaa emanet olun grşz"... "Görüşürüz Müslüm. Görüşürüz"...

Doktorcum bir kafeye gitmeyi teklif etti de sıkıntıdan iyice dalıp gittiğim İstiklal Marşı'nın kalan 8 kıtasını bestelemekten ciddi ciddi vazgeçtim Mehmet Akif aşkına! 

Neyse. Kafede başladı baba tarafının Muş'lu olduğundan çıktı Düzce'de tıp okumanın zorluklarından... Dinlerken abisinin Hollanda'da olduğunu Hollanda'da esrar satışının serbest olduğunu, Hollanda'nın kanallarını ve bir de adını hatırlamadığım kahveci dükkanının aman da ne kadar güzel olduğunu anlattı da anlattı... Dinlerken kafam mikser oldu ve kakao eşliğinde beynimi çırpmaya başladı.. Tansiyonumun düştüğünü hissettim... 

Gözünü sevdiğimin garsonu devreye girmese susmayacaktı :( "Kaç kere gittin Hollanda'ya" dediğimde aldığım cevaba patlattığım kahkaha o gün o kafede olanlarca hala hatırlatılır... "Hiç" dedi.. Hiç gitmemiş Hollanda'ya...  Abicim gitmediğin ülkeyi 12 saat niye anlatıyorsun? 

Bir ara beynim iyice sulanmış olacak ki gözlerim kararmış kol saatime baktığımda saati seçemeyip saati sordum "6 olmuş" dedi. Kolunu indirmediği için bir kramp geçirdiğini düşünsem de meğer bana saatini gösteriyormuş... 

"Saatimi gördün mü" dedi. 

"Gördüm???" 

"Markasını seçebildin mi?" 

Bu sohbet nereye gidiyordu ki? Gözlerimin kararmasından hasta olduğumu düşünüp  beni gerek nörolojik ya da oftalmolojik bir muayeneye tabi tutmuyorsa  bu soru ne alaka olabilir ki?

 "Görmedim????"

"Esprit. Abim getirdi." 

Boyu kısa bir sağlık lisesi öğrencisiyle mi buluştum ki ben doktor diye? 





Verecek cevap bulamadığım yetmezmiş gibi 2. şok dalgasıyla sarsıldım "ceketim de Zara." 

"Dur tahmin edeyim abin getirdi Hollanda'dan"


"Evet bildin" dedi, gülümsedi ve tıbba olan inancımı sarsmak suretiyle bana uzun uzun baktı. 





O an lisede bir dönem gittiğim dersanedeki matematikçinin replikleri aklımda dalgalanmaya başladı "senig allah cezanı vere oğlan"... Fakat bu ceza hangimize verilmişti? Büyük konuşmalarımın bir bedeli miydi bu? Yoksa kırdığım kaplerin bedduasının vücut bulması mı? Bilemedim ben onu :(



Sonra bana "peşin" aldığı Bmw'sinden, ne çok kazandığından ve müsait bir zamanında Muş'taki bilmem kaç dönüm arsasına yaptırmak istediği 3 katlı villadan bahsetti de bahsetti... Ergen tabirle "ben şok"... Susmuyordu vicdansız susmuyordu... Nezaketin ne kadar öldürücü olabileceğini tecrübe ettiğim vakitlerden biriydi... Yüzüne kaç dakika boş boş baktığımı anımsamıyorum....



D: "Siz çok kadavra görüyor musunuz Suat?" 

S:"Öğrenciyken gördüm evet niye ki?" 

D: "İlk kez kaç yaşında gördün kadavrayı?" 

S: "Bilmem 18 sanırım"

D:"Terapi alsan ne güzel olur. O kadavrayla ilk karşılaştığın yaşta kalmışsın... Yaşayanlar dünyasına dönsen ne iyi olur aslında kötü çocuk değilsin ha... Neyse ben de seni bırakayım dinlen "doktor maaşının yanına ek para kazanmak için özelde tuttuğun nöbet" seni yormuştur...

O esnada beynim Kırklar Dağı'nın Düzüne sığınma hakkı talep etti sinirden... Başladım türküler çığırmaya...  Köprü altı kapkara Suat sen beni bir daha asla arama... Kör olasın zalım Suat Suat Suzi... Ay bir saniye o türkü öyle değildi ki... E insanda akıl mı bıraktı :(

Arkamdan kara gözlerini çivileyip çarpılmış gibi bakışını hala unutmam... Kimbilir ne küfürler etti bana... 
Ne diyebilirim ki? Az saymadım ardından...

Sonradan öğrendim ki arkadaşıma "ben yengeç burcuyum duygusal adama yapılır mı bu" diye bir de dert yanmış.. Burç mu dedi o? :))))))

İşte ben o günden sonra burçlara ambargo sistemi geliştirdim. Yengeç, akrep, başak ve aslanı pist dışına alalım lütfen! :)

 Fakat ona rağmen erkeklere ve öğrencim Müslüm'e olan umudumu yitirmedim hiç :) Müslüm şimdi üniversite mezunu... Erkeklerden hala umutlu oluşumun nedeniyse başka bir yazının konusu ;) Beni bekleyin anacım :) 



Ne demiş Sir Paul McCartney güzel günler göreceğiz güneşli günler :)))))))))))))) Şarkının meali bittabii bu değil de kaç gündür alt yazılı film izliyorum çevirideki yaratıcılığımıza bir öpücük yollamadan gidemezdim :) 


Tüm bekarlar bu umutla dolu şarkı hepimize gelsin. İnanıyorum güzel günler göreceğiz umut iyidir :) Hatta belki diğer yarımıza rastlamışızdır bile kim bilir ;)